İlk blog yazımı son gezimiz olan Marsilya ile kaleme alıyorum. Madem geziyorum, fotoğraf çekiyorum, kitap okuyorum, neden gezip gördüğüm, fotoğraflarını çektiğim ve günlük hayatını kültürünü deneyimlediğim şehirleri yazmayayım dedim. İşte bu sebeple ilk gezi yazım Marsilya sizlerle.
Marsilya seyahati öncesi, her gezi öncesi yaptığım internet araştırmalarımı yaptım. Fakat Marsilya ile ilgili az sayıda gezi yazısı ile karşılaşınca bu kez oturup yol gösterici olduğunu düşündüğüm seyahat günlüğünü ve deneyimlerimi yazmaya karar verdim,
Marsilya’ya sevgili eşim ile birlikte Pegasus havayolları kampanyasından yaklaşık 8 ay önceden almış olduğumuz uçak biletlerimiz ile uçtuk. Marsilya gidiş için 2 kişi sadece 240 TL ödedik. Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan, Marsilya Provence Havalimanı’na yaklaşık 3 saatlik bir uçuşun ardından Etang de Berre gölü üzerinden çok güzel bir manzara eşliğinde iniş yaptık. Güneşli ve ılık bir şubat günü Marsilya Provence Havaalanı’ndan problemsiz bir şekilde çıkış yaptık. Provence Havaalanı’nın rahat ve kolay olduğunu belirtmeliyim.
Havalimanı – Şehir Merkezi Otobüsleri Bilet Gişesi
Havaalanından şehir merkezine ulaşmanız için iki seçenek söz konusu; ilki ve kesinlikle tavsiye edeceğim, şehir merkezi havaalanı otobüsleri. Bilet fiyatı kişi başı tek yön 10 Euro. 15 dk arayla otobüsler hemen çıkışın karşısından kalkıyor. Az ilerde de bilet satış ofisini görebilirsiniz.
Biz şehir merkezine ulaşımı daha ekonomik olduğunu okuduğumuz için tren ile şehir merkezine ulaşmak istedik. Havaalanından Vitrolles tren istasyonuna ücretsiz servisler söz konusu. Trenin hareket saatlerine göre kalkan bu servise bindik ve yaklaşık 7 dk sonra tren istasyonuna ulaştık. Her zaman olduğu gibi küçük bir çevreyi tanıma, bilet nasıl alınır, istasyon girişi nerede gözlemleri yapıldıktan sonra biletlerimizi aldık. Kişi başı 5,20 Euro. Fakat işte tam da bu noktada tren saatini kontrol etmenizi öneririm. Çünkü biz bileti aldık; fakat trenin gelmesine tam 55 dk vardı. Muhtemelen o gözlem süresi içinde biz treni kaçırmıştık. Tabi bir süre ne yapsak diye düşündükten sonra bileti iade ettik ve tekrar havaalanına gitmek için servisi beklemeye başladık. Ama heyhat 20 dk oldu otobüs görünürde yok. O zaman anladık ki otobüs tren saatine göre gelecek ve biz hem trene binemeyeceğiz hem havaalanına ulaşmak için zaman harcayıp üstüne bir de havaalanını şehir merkezi otobüsü için zaman kaybedeceğiz. Mecburen yine en akılcı seçim olarak trene biletlerimizi aldık. Tren 5 dk gecikme ile geldi ve yaklaşık 30 dk içinde şehir merkezinde yer alan ana tren istasyonu olan Gare de Marseille Saint Charles tren istasyonuna ulaştık. Trende bilet kontrolü olmadı ama siz yine de biletinizi kesinlikle alın.

Küçük bir aksilik bize bir saate mal olsa da tren yolculuklarını daha çok sevdiğimiz için ödülümüzü bu fotoğraf ile almış olduk.
Siz yine de siz olun, sürpriz ile karşılaşmak istemezseniz en güvenilir ve hızlı ulaşım aracı olarak Havaalanı şehir merkezi otobüsünü kullanın. Gidiş dönüş bilet alımı daha ekonomik oluyormuş bu arada. Zamanımız var, tren yolculuğu severiz bir de daha ekonomik olsun derseniz yine de tren ile şehir merkezine ulaşmak da oldukça kolay ve rahat. Sadece hızlı hareket edip, treni kaçırmayın yeterJ
Şubat ayında ya da genel olarak kışın gezi planı yaparsanız hava şartlarını da düşünerek sıcacık bir Akdeniz şehri olan Marsilya’yı tercih edebilirsiniz. Biz tam da bu düşünce ile hareket ettik. Ve yaklaşık 16, 17 derece sıcaklığa sahip güneşli bir Akdeniz şehrine merhaba dedik.
2600 Yıllık Tarih: Marsilya

Marsilya tarihine kısacık değinmek gerekirse, aslında Anadolu’dan kopup gelmiş Foçalıların kurmuş olduğu bir şehir. Bir nevi akraba bile sayılabiliriz. Antik dönemde Massalia olarak anılan şehrin ilk önemli yerleşimleri M.Ö. 600 yılında Foça’dan gelen Yunan kolonileri tarafından başlamıştır. M.Ö. 600 yılında buraya yerleşen Yunanlar sayesinde Marsilya, Fransa’daki ilk Yunan yerleşimlerine ev sahipliği yapan şehir olarak anılır. Ayrıca Marsilya 2 bin 600 yıl ile Avrupa’nın en eski şehri unvanına sahiptir. Bu eskilik sokaklarında kolayca fark ediliyor. Birbirine bitişik sıralanan yüzlerce apartmanın dar bir koridor görünümü oluşturduğu Arnavut kaldırımlı sokaklarında yeni yapı hemen hemen hiç yok. Asırlar öncesinin yüksek tavanlı, uzun pencereli evleri yıkılmamış ve korunarak bugüne kadar gelmiş. Tarihi geçmişiyle yüksek mimari değer taşıyan bu apartmanlar bugün hala halkın kullanımındadır. 1792’de Marsilya halkı asiliğiyle ünlenir. Altı bin gönüllüden oluşan Ren Ordusu, Claude Joseph Rouget de Lisle‘in bestelediği savaş marşı ‘Chant de guerre pour l’armée du Rhin‘ı söyleyerek, Fransız Devrimine katılmak için Paris‘e doğru yürüyüşe geçer. 1795’te Fransa’nın milli marşı kabul edilen bu marş ‘La Marseillaise’ olarak bilinir. Daha ayrıntılı tarihi bilgi için Google ayrıca sorabilirsiniz. Ben burada tarih hocalığı yapmıyorum ama tabi ki gezeceğiniz şehrinde tarihini özellikle gitmeden önce araştırmanız ve hakkında biraz bilgi kırıntıları sahibi olmanız çok çok önemli. Bilinçli gezilen bir şehir kültürü ve tarihi ile insanlarını daha iyi anlamınıza olanak sağlayacaktır.
Gezimizin gündelik bizi ilgilendiren ve sizi meraklandıran kısmına gelecek olursak Marsilya ilk bakışta hemen sizi kucaklayan sıcacık bir Akdeniz şehri olma özelliğini sonuna kadar size hissettiriyor. Gare de Marseille Saint Charles tren istasyonundan yürüme mesafesinde yer alan apart otelimize giriş işlemlerimizi tamamlayıp bavullarımızı bırakıp kısaca odamızın havasını aldıktan sonra yine limana heyecanla yürümeye başladık. Merak edenler için 2 gece konaklama yaptığımız ve beğendiğimiz apart otelimizin linki burada. https://www.booking.com/hotel/fr/staycity-aparthotels-centre-vieux-port.tr.html
Bu arada ilk kez bir apart otelde konaklama yaptık ve yiyecek harcamamızı neredeyse yüzde 70 oranında azalttık. Belli başlı yerel lezzetler tabi ki denenebilir ama kur bu şekilde yüksek oldukça çok gezebilmenin temel kuralı tasarruf yapmaktan geçiyor. Bu sebeple biraz rejim biraz da şişkinlik yapıp banklarda zaman öldürmemek adına az yiyip çok geziyoruz
Marsilya belli başlı Avrupa şehirleri dışında yine yürüyerek gezilebilecek bir şehir diyebiliriz. Vieux Port çevresi zaten görmeniz gereken bütün ikonik ve turistik yapıları çevreliyor. Şubat ayının insanın içini ısıtan sıcacık güneşi eşliğinde etrafı keşfetmeye çıkmadan önce şöyle bir soluklanıp şehrin havasını almak ve lokalleri gözlemlemek için 10 dk bank molası verdikten sonra limanın sağ tarafından yürüyerek ulaşabileceğiniz ilk durak olan Place d’Armes’de hem limanı panoramik olarak izleyebilir hem de fotoğraf molası verebilirsiniz. Biz öyle yaptık; sonrasında yine asma bir köprüden geçerek Marsilyanın ve belki de Avrupa da gördüğümüz en modern binalardan biri olan Museum of Civilizations of Europe and the Mediterranean (MUCEM) gezebilirsiniz. Sıradışı mimarısi ile oldukça güzel fotoğraflar çekerken teras kısmında modern şehir sandalyelerine oturup gün batımının keyfini çıkartabilirsiniz. Binanın etrafında döne döne yürüyerek bir sonraki durak olan Marseille Katedraline yürümeden önce devasa dönme dolaba binebilir ya da önünde fotoğraf çekebilirsiniz.
Marsilya’nın en eski mahallesi Le Panier’de kaybolun!
Limanın Akdeniz ile buluştuğu sahilde oturup biraz deniz havası alabilirsiniz. Yine değinmeden geçmek istemediğim müzenin hemen zemin katında bulunan güzel ve büyük kitapçıyı gezmenizi tavsiye ederim. Gün batımı ile Marsilya Katedrali önünde olmaz ise olmaz fotoğraflarımızı çektikten sonra tarihi, mimarisi ve yaşayan mahalle kültürü havası ile Marsilyanın en eski geleneksel mahallesi Le Panier’i hangi sokakta olduğumuzun önemi olmadan gezmek çok keyifliydi. Eski şehir merkezi Le Panier güvenle gezip sokaklarında kaybolabileceğiniz son derece keyifli bir bölge. Marsilya gezimizde şüphesiz en beğendiğim yer burası oldu. Şehrin hemen içinde ama bir o kadar da tamamen kendine özgü izole bir yer Le Panier. Yerel Fransız yaşantısını çok net gözlemleyebilirsiniz. İlk günün yorgunluğu ve havanın nispeten erken kararması sebebiyle keyifli sokaklardan yürüye yürüye otelimize geri döndük. Öncesinde akşam yemeğimiz için Rue de la Republique caddesinde ışıl ışıl bir yürüyüş yaptıktan sonra alışveriş yaptık ve bir sonraki güne hazır olmak için kendimizi dinlenmeye bıraktık.
Yeşil Soğan kokularıyla güne Merhaba deyin!
İkinci güne abartısız bütün bir şehre egemen olan soğan kokusu ile uyanmak çok acıktırıcı oldu. Fransızların özellikle yeşil soğanı sabah kahvaltılarında bu kadar çok sevdiklerini daha önce ki Fransız şehirlerinden bildiğimiz için biz de yumurtamızı tabi ki yeşil soğan ile yaptık üzerine de mozarella peyniri ile eşsiz bir lezzet kattık; denemenizi tavsiye ediyoruz.
Gezimizin ikinci durağı günübirlik tren ile bir saatte ulaşılan Aıx En Provence şehri. Dönüşte tekrar Marsilya. Bir sonraki yazımızda Aix En Provence deneyimlerimizle birlikte olmak dileğiyle…