Kayı Boyunun Son Temsilcileri,
Bu haftaki rotamızı Keles’in ufak beldesi Gelemiç Köyü’ne çevirdik. Gelemiç Köyü (Deresi), Bursa’ya 71 km uzaklıkta olan tarihi evlerinin yanı sıra iki katlı kerpiç ev ve samanlıklarıyla da ünlü şirin bir köydür. Köyün adının asıl tarihçesine gelecek olursak, bu sözcüğün Anadolu’da ‘gele’ olarak anıldığı da görülür. “Kıyı halkı” anlamına gelir. Orhaneli Çayı’nı oluşturan derelerden birinin kıyısında bulunduğu için bu ad verilmiş olmalıdır. 1530 tarihli tahrir defterine göre Orhaneli’ne bağlı bir köydür. Bu tarihte köyde 12 hane yaşamaktaydı. 1912 yılında yayınlanan bir gazete haberinden Sultan Murad’ın vakıf köyü olduğu anlaşılmaktadır. 1933 yılına kadar Orhaneli’ne bağlı iken, bu tarihte alınan bir kararla, 10 köyle birlikte Keles bucağına bağlanmıştı. 1953 yılında ise Keles ilçesine bağlanmıştır. 1908 Yıllığı’na göre 111 hane bulunan köyde, 1927 yılında 570, 1990 yılında 587, 1997 yılında 532 kişi yaşamaktaydı . Yörük köyüdür. Köy yakınlarındaki Pelitören mevkinde Bizans devri yerleşim yeri vardır. Köyde önceleri molipten madeni çıkarıyorlardı.

Neler yapılır & Biz neler yaptık ?
Gelemiç yol bilgisine haritaya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Kamp kurabilir, karavanınızla serin gölgeliklerde sakin bir gün geçirebilir, trekking yaparak kendiniz için yeni keşifler yapabilirsiniz. Dilerseniz bisikletinize atlayıp zorlu parkurların keyfini çıkarabilirsiniz. Gavurini Mağarası’nda mağaracılık, Kocasu’da rafting, Gelemiç Spor Tırmanış Bahçesi’nde spor tırmanışı ve Gelemiç Mahallesi civarında ise fotoğrafçılık faaliyetlerinin yanı sıra doğa yürüyüşleri gerçekleştirilmektedir.

Gelemiç kamp etkinliğimizin videosunu buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
Bursa kamp ekibimiz ile saat: 09:00 civarı buluşarak 2 günlük bu kamp için son ekipman ve malzeme kontrollerimizi yaptıktan sonra ilk kez gidecek olduğumuz heyecan verici yolculuğa başladık. Bu arada doğal çevrede hazırlık çok önemli olduğu için “Kamp Çantası Nasıl Hazırlanır” yazımıza da bir göz atabilirsiniz.
Misi Köyü yolu üzerinden yeşille bezenmiş ormanlar ve doğa manzaraları eşliğinde Çaybaşı Köyü’ne gelerek burada köylü teyze ve amcaların sattığı doğal organik ürünler alarak hem onlara ufak da olsa destek olduk hem de kendimiz için taze, doğal ve lezzetli ürünler alarak yolumuza devam ettik. Keles’e ulaşana kadar öyle güzel doğa manzaraları karşınıza çıkıyor ki, insan durup anı yaşamak istiyor. Ufak molalar zamanınızdan çalabilir ama kesinlikle değer!

Keles’e geldiğimizde bir benzinliğe girerek son kez tuvalet vb. -kamp kuracağımız alanda herhangi bir tesis yok ne yazık ki– ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra kendimizi Gelemiç köy yolunun vadiye tepeden bakan ve biraz da tehlikeli yolunda bulduk. -yol durumu aslında çok iyi değil ama sonuçta şehir merkezinde de gezmiyoruz- Köy girişine geldiğimiz noktada navigasyonlarımız hangi uyduya bağlanacağını şaşırmış olsa da orada köylü bir arkadaştan Gelemiç (Kocasu) Deresi’ne nereden inileceği hakkında ufak bir yol tarifi aldık. Sizler içinde belirtmek isterim bizim kamp yaptığımız alana gitmeyi düşünüyorsanız eğer, girişten sonra sağa dönerek direkt aşağı doğru inmeniz gerekiyor. Keles tabelası gördüğünüz alanda sağdan toprak yola girerek dar tek yönlü yolun sonuna kadar gitmeniz gerekiyor. Bizler bu yola girince biraz ürkmedik değil, sonuç olarak altımızda binek bir araç vardı ancak tecrübeli şoför arkadaşımız gayet sorunsuz bir şekilde bizi hedef noktamıza ulaştırdı.

Bu noktada araçlardan inerek en iyi kamp noktası için ufak bir keşif yaptık; açık arazide kamp yapmak isterseniz güzel yerler mevcut. Bizler yolun sonuna kadar giderek büyük kayanın yanında daha önce kamp kurulduğu anlaşılan ve ateş yakılan noktada kamp yapmaya karar verdik. Derenin hemen kenarında muhteşem yeşilliği ve ağaçların güzel gölgesi ve serinliği bizleri büyüledi. İlk olarak çadırlarımızı kurarak kamp ateşimiz için bolca odun toplamak için dağıldık. Doğada bireysel keşifler heyecan verici olduğu kadar tehlikeli de olabilir o yüzden ekip arkadaşlarınızdan çok uzaklaşmamanız da yarar var. Ormanlık alanda sık ağaçlar ve vahşi hayvanlar olabileceğini göz ardı etmeyin. Ateşimizi yaktık ve artık dinlenip harcanan kaloriyi geri alma zamanı gelmişti. İlk yemeğimiz tavuk çevirme, şahane bir öğün seçimi oldu. Yemeğimiz bittikten sonra kalan et parçalarını kamp kurduğumuz alandan uzağa götürerek hem etraftaki vahşi dostlarımıza küçük bir ziyafet verdik hem de gece yaklaşmalarını bir nebze önlemiş olduk. Serin serin akan derenin sesiyle bir nebze mayışmış olsak da hava kararmadan önce geceye hazırlık yapmak için bir tur daha odun toplamak üzere dağıldık. İlk gece için yeterli odun topladığımız kanısına vardıktan sonra kendimizi ödüllendirmek için derenin serin sularına bıraktık kendimizi; biraz canlandık ve artık balık tutma zamanı! Yanımızda neler mi getirdik? Olta, serpme ağ ve damacanadan yaptığımız balık tuzakları .. İlk tuzakları yerleştirip bıraktıktan sonra serpmeyi alıp derenin içinden suyun şarıl şarıl aktığı noktaya ilerledik. Balıklar akşam serinliğine doğru çıktığı için hava kararmadan geçen bir saatlik süreçte yaklaşık bir kilo balık tutarak akşam yemeğimiz için hazırlıklara başladık. Doğadayken sık ağaçların yeşil renginin baskınlığından dolayı zamanın çabucak geçtiğini unutmayın! Zaman çok değerli, ateşimizi odunlar ile besleyerek yemeğimizi yedik.
Gece üzerimize aniden çöktü, ortamdaki sessizliği bozan kamp ateşinde yanan odunların çıtırtılarına keyifli sohbetlerimiz karışırken gecemizi 12 olmadan sonlandırıp ateşe de biraz odun ilave edip çadırlarımıza çekildik. İnsan ne kadar uyusa da ıssız ve yaban hayatının bol olduğu bir ormanda tilki uykusunda oluyor ister istemez .. İlk gecede saat üç sularında çadırların etrafında dolaşan hayvanların çıtırtıları ve homurtuları sizi tedirgin edebilir; tepe lambalarınızı yakarak bir nebzede olsa hayvanları uzak tutabilirsiniz.

Bekle bizi karpuz kamp sana emanet 🙂

Bir önceki gün her ne kadar yorgun olsanız da doğanın enerjisi ruh halinize yansıyor mutlaka. Sabahın erken saatlerinde harika bir gün doğumu yakalayıp, sizinle birlikte uyanan doğayı izlemek, ateşi canlandırıp sıcacık bir kahve içmenin verdiği hazzı kelimelere dökmek gerçekten zor.
Güne güzel bir kahvaltı ile başlıyoruz; yumurtalar haşlandı, közde patatesler pişirildi. Peynir, zeytin, biber, domatesler hazırlandı. Çay demlendi; yavaşça ve keyfine vararak uzunca bir kahvaltının ardından ikinci gün için doğa yürüyüşü rotası belirlendi. Yola çıkmadan son hazırlıklar ve kontroller yapıldı; karpuz bile soğuk suya bırakıldı. -Bekle bizi karpuz kamp alanı sana emanet ..-

Yürüyüş yolumuzun dere kenarından yukarı doğru olmasına karar verdik. Sık çalılar, dikenler vs. yolun çilesi ayrı, doğanın renk cümbüşü ayrı… Haz verici uzun yürüyüşün ardından köylülerin meyve sebze yetiştirdiği bahçelerden geçerken onların tedirgin bakışlar eşliğinde samimi bir selam verip hal hatır sorarak yolumuza devam ediyoruz. Tempomuzun düşmeye başladığını ve artık yorulduğumuzu anladıktan sonra 2 saatten fazla süredir yürüdüğümüzü fark edip dönüşe geçiyoruz. Yol üstünde selamlaşıp hal hatır sorduğumuz amca dönüş yolunda bizi durdurup elinde bahçesinden taze taze kopardığı salatalık ve meyvelerden ikram ediyor bize. Taptaze sebzeler ve çıtır çıtır meyveler dönüş yolu için harika bir motivasyon oluyor bizim için. Kamp alanına varıyoruz ve oda ne karpuz sıkılıp yer değiştirmiş bıraktığımız yerin biraz aşağısında bizi bekliyor. Bir de emanetçi olacak; ona kızıp öğlen atıştırmasında onu yemeğe karar veriyoruz 🙂 Kaybettiğimiz kaloriler geri kazanıldı ama kaçınılmaz son: Miskinlik çöktü her birimize. Biraz şekerleme yapmak için çadırlara geçip kestiriyoruz. Havanın kararmasına bir iki saat kala kalkıp son gece için odun toplayıp ve balık tutmaya karar verildi.
Kamp alanında kalıp çevreyi fotoğraflamak için diğer arkadaşlardan ayrıldıktan sonra kamp kurduğumuz yere yakın yolda bir çoban amca ve keçileri denk geldi. Ayak üstü bir sohbete tutuştuk; 50 senedir buralarda olduğunu ayrılmadığını, hayvanlara özellikle dikkat et dedi ve ekledi: “Evlat buralarda ayı, domuz, çakallar var tehlikeli biraz. Bundan 15 gün önce 3 – 4 km ileride üç ayı gördü köylüler.” dedi. Tedirgin edici bir durum olduğu doğru evet ama son gecemizin kötü geçmesine gölge düşürmek istemeyiz. Bu düşüncelerle amca ile vedalaşıp kamp alanına geri döndükten sonra havanın kararmasına yakın bizim ekip hala suda fakat balıklar küsmüş olacak ki, ağlar tuzaklar bomboş.
Balık yoksa sucuk var dedik. Akşam yemeği için bu sefer sucuk zamanı… Ateş alevlendirildi, güzel bir çoban salata ve öğlen yarısını sakladığımız karpuzla karınlar doydu doymasına ama hemen tembellik yok! Sabah yola çıkılacağı için etraf toparlandı, çöpler ateşe atılıp yakıldı ve gece yine üstümüzü örttü. Doğa da arkadaşlarınızla olsanız da bazı anlar o kadar yalnız hissedebiliyor insan kendini. Çok tuhaf ateş başı sohbetler geç saatlere kadar sürerken bir yandan kim bu şahane şeyleri bırakıp yarın şehrin kalabalığına ve yorucu temposuna dahil olacak sorusu akıllarda… Maalesef güzel şeyler çok çabuk bitiyor…